top of page

Toplumsal Cinsiyet, Cinsel Yönelim ve Anksiyete İlişkisi Üzerine

  • Yazarın fotoğrafı: Hamit Orhan Demircan
    Hamit Orhan Demircan
  • 3 Oca 2022
  • 5 dakikada okunur

Sağlık, iş, sosyal yaşam, aşk, para, politika, inanç, doğru-yanlış, norm, zaman, sorumluluk…


Sonu gelmeyen faktörler içerisinde yaşamaya çalışan bir “ben” ve tüm bu keşmekeşin içerisinde denge sağlama gayretinde olan bir ego. Genellikle insan beyninin muhteşemliğine hayran bırakan bir başarı gösterse de kimi zaman öyle faktörlere, öyle travmalara maruz kalır ki tüm bu değişkenlerin yanına bir de kaygı kavramı eklenir. Perspektifimiz daralır, mutluluğumuz azalır, beceri seviyemiz düşer ve yine de ego bir çıkış yolu arar, arar, arar… Bu arayışın sonu ancak yeniden denge hali söz konusu olana kadar devam edecektir ancak öyle faktörler, öyle travmalar diye betimlediğimiz olay, durum ve oluşlar sistematik ve sürekli olarak varlığını devam ettirirse o zaman ne olur?

Mesela cinsel arzunuzun zararsızca yöneldiği nesneden dolayı yoğun kaygı yaşayabileceğinizi hiç düşünmüş müydünüz?

Genel haliyle bilinçli veya bilinçdışı olarak yoğun kaygı halinin devam etmesi durumunda anksiyete dediğimiz kavram kendisini gösterir. Spielberger’in (1972) tanımlamasıyla anksiyete “Kaygı, endişe, gerginlik hissi ve otonom sinir sistemi aktivite artışı ile karakterize olan hoş olmayan duygu durumudur.” Ayrılma kaygısı bozukluğu, mutizm, özgül fobi, sosyal fobi, panik bozukluk, agorafobi, yaygın kaygı bozukluğu gibi birçok alt kategoride anksiyete bozuklukları sınıflandırılsa da diğer psikolojik bozukluklarda da anksiyete bulgularına rastlar, birçok kişilik bozukluğunda anksiyöz bir yapıya şahit oluruz.


Cinsel kimliğinizden dolayı böylesine yoğun bir semptomu taşımak…


Gelin öncelikle biyolojik cinsiyeti ile cinsel kimliği aynı olan natrans (cisgender) bireyler ile yapılmış araştırmalara bir bakalım:


Natrans Kadın:


Kadınların erkeklere oranla daha fazla anksiyete bozukluğuna sahip olduğu bilinmektedir. Bunun yanı sıra anksiyete bozukluğunun ortaya çıkışı, şiddeti, alanı, komorbiditesi (eşlik eden hastalık) ve tedavi etkinliği açısından da bu bozukluğu daha yoğun yaşadıkları tespit edilmiştir (Meyer, 2003; Vesca-Lopez ve ark. 2008).


Bilindiği üzere sosyokültürel normlar kadınları baskılamakta ve ne yazık ki daha alt tabakada görmektedir. Bu durumun kadınların anksiyete düzeylerinin daha yüksek çıkmasına neden olduğu düşünülmektedir. Geleneksel cinsiyet rolleri kadınlar üzerindeki yoğun bir baskı oluşturmaktadır. Bu öylesine yoğun bir baskıdır ki süperkadın diye tanımlanan yeni bir rol ortaya çıkmıştır. Bu rol kadının hem evde hem de işte çalışması beklentisini yaratmaktadır. Bu orantısız yüklenme kadınlar üzerinde bir yıkıma yol açmakta, planlama, süpervize etme, görevleri yönetme ve tüm bunları evde, işte, eğitim yaşantısında ve ilişkisel ihtiyaçlarında karşılamaları beklenmektedir. Tüm bunların kadınların anksiyete düzeylerinin yüksek çıkmasına neden olduğu düşünülmektedir (Thornton ve Leo, 1992; Craig ve Baxter, 2015; Horizons, 2017).


Kadınlar üzerinde makro seviyede yer alan tehditler de göz ardı edilmemelidir. Cinsiyet temelli şiddetler söz konusu olduğunda kadınların çok daha fazla kurban rolünde yer aldığı görülmektedir. Bu şiddetlere tecavüz, cinsel taciz, fiziksel şiddet ve duygusal istismar dahildir. Bu daimî olarak toplum içerisinde yaşayan kadının devamlı olarak çevresel tehditlerle sarılı olmasına neden olmaktadır.


Natrans Erkek:


Kadınlar kadar olmasa da erkekler de ciddi oranda anksiyete bozukluğuyla mücadele etmektedir. Kadın düşmanlığı ve ataerkillik empoze edilmiş olan erkeklerde cesur ve sert olma gerekliliği de empoze edilmiştir. Bu durum erkeklerin korkularını ve kaygılarını yaşamak yerine bu duyguları bastırmalarının gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bundan kaynaklıdır ki erkekler kaygı ve korku yerine daha fazla utanç hissetmektedir. Öte yandan duygularını bastırma zorunluluğunun sebep olduğu bir diğer sonuç olarak erkekler duygularıyla baş etme stratejileri geliştirme, kaygıyla mücadele etmek yerine daha fazla madde kullanımına yönelmektedir. Bu durum erkek bireylerin daha fazla intihar girişimi gerçekleştirmesine neden olmaktadır (McLean ve ark, 2011; Cox ve ark., 1993; Mościcki, 1994).


Bir sonraki inceleme alanımız olan bireyler doğumdan gelen biyolojik cinsiyetin değil diğer cinsiyetin temellerinde yaşamını sürdüren transseksüel (transgender) bireylerdir:


Transseksüel Bireyler:


Trans kadın ve erkekler toplumsal olarak utanç verici ve ayrıştırıcı deneyimlere maruz bırakılarak çeşitli yoğun ve negatif akıl sağlığı sonuçlarıyla baş etmeye çalışmaktadır. Yapılan araştırmalara bakıldığında transkadınların %40 ve transerkeklerin %48 oranında anksiyete bozukluğu ile baş etmeye çalıştıkları görülmüştür (Budge, Adelson ve Howard, 2013). Trans bireylerin toplum içerisinde şiddetli bir şekilde taciz, şiddet, ayrımcı muamele, fiziksel saldırı, aile evinden atılmak, sözel taciz ve iş yerinde kötü muameleyi deneyimledikleri bilinmektedir. Ayrımcılığın doğrudan yarattığı etki olarak da trans bireyler daha yüksek oranda finansal zorluklarla ve fakirlikle mücadele etmektedirler (James ve ark., 2016).


Son olarak da farklı bir cinsel kategoriyle duygusal, romantik ve/veya cinsel etkileşim içerisinde olan, farklı cinsel yönelimlere (sexual orientation) sahip olan bireylerle yapılan çalışmaları inceleyeceğiz. Bu grubunun dinamikleri daha çok davranış biçimi yahut kimlik olarak tanımlanmaktadır (Lourie ve Needham, 2017):


Cinsel Yönelim:


2010 yılında 35,000 kişi ile yapılan bir araştırma incelendiğinde lezbiyen ve gey bireylerin %41, biseksüel kadınların %58 ve biseksüel erkeklerin %38’lik diliminin anksiyete bozukluğuna sahip olduğu saptanmıştır. Bu oranın heteroseksüel erkek (%19) ve heteroseksüel kadınlara (%31) kıyasla çok yüksek olduğu görülmüştür (Bostwick ve ark., 2010).


Tarihsel olarak bakıldığında farklı cinsel yönelimlere sahip bireylerin toplumsal olarak ayrımcılığa maruz kaldığı görülmektedir. Her ne kadar lezbiyen, gey ve biseksüellerin gelişmiş ülkelerde birçok sivil hakka sahip olduğu görülse de durum oldukça yenidir. Öyle ki sağlık alanına bile bakıldığında 1973’e kadar DSM’de homoseksüelliğin bir bozukluk olarak tanımlandığı görülmektedir (Drescher, 2015). Ayrımcılığın bireyler üzerindeki etkisi cinsel yönelimlerin gizlenmesi yahut açığa çıkarılmaması ile eyleme dönüşmektedir. Bu durum anlık bir oluştan ziyade hayattaki tüm ilişkileri kapsadığından dolayı bireyler üzerindeki etkisi kanıksamaz. Gizlemek her ne kadar bireyleri zararlı etkileşimlerden korusa da diğer yandan stres, utanç ve zayıf akıl sağlığı sonuçlarını doğurmaktadır (Meyer, 2003).


Cinsel kimliğimiz var oluşumuzda önemli bir role sahiptir. Yaşayış biçimimiz, tercihlerimiz, toplumsal var oluşumuz bu doğrultuda şekil alır, duygu ve davranışlarımızda önemli etkiler bırakır. Yapmış olduğumuz kısa derlemede cinsel kimliğimizin toplumsal perspektiften her birimizi ne denli ağır psikolojik bunalımlara sürüklediğini inceledik. Elbette birçok farklı alandan bu konu ele alınabilir ancak biz yazımızı sonlandırıp yazımızın başındaki sorumuza geri dönelim:

Cinsel arzunuzun zararsızca yöneldiği nesneden dolayı yoğun kaygı yaşayabilir misiniz?


Ya da yeni bir soru ekleyelim:

Cinsel arzunuzun zararsızca yöneldiği nesneden dolayı içinde bulunduğunuz toplum yoğun kaygı yaşayabilir mi?




Kaynakça


Bostwick, W. B., Boyd, C. J., Hughes, T. L., & McCabe, S. E. (2010). Dimensions of sexual orientation and the prevalence of mood and anxiety disorders in the United States. American journal of public health, 100(3), 468–475. https://doi.org/10.2105/AJPH.2008.152942


Budge, S. L., Adelson, J. L., & Howard, K. A. (2013). Anxiety and depression in transgender individuals: the roles of transition status, loss, social support, and coping. Journal of consulting and clinical psychology, 81(3), 545–557. https://doi.org/10.1037/a0031774


Cox, B. J., Swinson, R. P., Shulman, I. D., Kuch, K., & Reichman, J. T. (1993). Gender effects and alcohol use in panic disorder with agoraphobia. Behaviour research and therapy, 31(4), 413–416. https://doi.org/10.1016/0005-7967(93)90099-g


Craig, Lyn and Baxter, Janeen (2016). Domestic outsourcing, housework shares and subjective time pressure: gender differences in the correlates of hiring help. Social Indicators Research 125 (1) 271-288. https://doi.org/10.1007/s11205-014-0833-1


Drescher J. (2015). Out of DSM: Depathologizing Homosexuality. Behavioral sciences (Basel, Switzerland), 5(4), 565–575. https://doi.org/10.3390/bs5040565


Horizons B. (2017). Bright Horizons modern family index..


James SE, Herman JL, Rankin S, Keisling M, Mottet L, Anafi M. (2016). Executive summary of the report of the 2015 U.S. transgender Survey. Washington, DC: National Center for Transgender Equality.


Lourie, M. A., & Needham, B. L. (2017). Sexual Orientation Discordance and Young Adult Mental Health. Journal of youth and adolescence, 46(5), 943–954. https://doi.org/10.1007/s10964-016-0553-8


McLean, C. P., Asnaani, A., Litz, B. T., & Hofmann, S. G. (2011). Gender differences in anxiety disorders: prevalence, course of illness, comorbidity and burden of illness. Journal of psychiatric research, 45(8), 1027–1035. https://doi.org/10.1016/j.jpsychires.2011.03.006


Meyer I. H. (2003). Prejudice, social stress, and mental health in lesbian, gay, and bisexual populations: conceptual issues and research evidence. Psychological bulletin, 129(5), 674–697. https://doi.org/10.1037/0033-2909.129.5.674


Mościcki E. K. (1994). Gender differences in completed and attempted suicides. Annals of epidemiology, 4(2), 152–158. https://doi.org/10.1016/1047-2797(94)90062-0


Spielberger, C. D. (1972). Anxiety: Current trends in theory and research: I. Academic Press. https://doi.org/10.1016/B978-0-12-657401-2.50008-3

Thornton, B., & Leo, R. (1992). Gender typing, importance of multiple roles, and mental health consequences for women. Sex Roles: A Journal of Research, 27(5-6), 307–317. https://doi.org/10.1007/BF00289931


Vesga-López, O., Schneier, F. R., Wang, S., Heimberg, R. G., Liu, S. M., Hasin, D. S., & Blanco, C. (2008). Gender differences in generalized anxiety disorder: results from the National Epidemiologic Survey on Alcohol and Related Conditions (NESARC). The Journal of clinical psychiatry, 69(10), 1606–1616.

 
 
 

Comments


© 2025 Hamit Orhan Demircan

bottom of page