top of page

Aldatma Üzerine

  • Yazarın fotoğrafı: Hamit Orhan Demircan
    Hamit Orhan Demircan
  • 21 Tem 2024
  • 5 dakikada okunur

Aldatmak ve aldanmak madalyonun iki yüzü gibi karşımıza dikilir. Bir taraf şayet üstte kalırsa biliriz ki altta yatacak olan nice acılar, mutsuzluklar, kaygılar ve hatta yas vardır. Vardır var olmasına ama kime ne?


“Öteki” yahut “değerler” ne zamandan beri sinemizde büyük bir yer kaplamış ki bu saatten sonra davranışlarımıza yön versin?


Yahut partnerinin bilgisi dahilinde olmayan bir sürecin kime ne zararı olabilir ki?


Hadi başlayalım.


Öncelikle aldatmak nedir sorusunu soralım kendimize ve her zaman başvurduğumuz kaynağımıza Türk Dil Kurumu’na gidelim. Bakalım ne demiş:


Birinci seviye tanım olarak TDK “Beklenmedik bir davranışla yanıltmak” demiş. Yani bir kişiyi aldatmış sayılmak için öyle çok büyük davranışlarda bulunmaya gerek yok. Kasti olarak beklemediği bir harekette bulunmak da pek ala o kişiyi aldatmaya girmektedir.


İkinci tanım olarak “Karşısındakinin dikkatsizliğinden, ilgisizliğinden yararlanarak onun üzerinden kazanç sağlamak” demiş. İkinci tanımımıza baktığımızda manipülasyonun da aslında bir aldatma biçimi olduğunu görebiliyoruz öyle değil mi?


Üçüncü tanıma baktığımızda “Birine verilen sözü tutmamak.” denmiş. Verdiğimiz sözlere dikkat etmemiz gerektiğini bu tanımda görebiliyoruz. Aksi halde aldatan sıfatıyla yüzleşmek zorunda kalabiliriz.


Dördüncü tanıma baktığımızda “Yalan söylemek.” denmiş. Hemen hepimizin diline pelesenk olan yalan aslında aldatan bir insan olma şerefine nail olma gururunu da taşımamız için yeterliymiş(!)


Beşinci tanıma baktığımızda “Bir şeyin görünürdeki durumu, o şeyin niteliği bakımından yanlış bir kanı vermek.” demiş. Yani Türk Dil Kurumu bir kimseyi herhangi bir konuda kasti bir zanda tutmayı da aldatmak olarak nitelemiş.


Altıncı tanıma baktığımızda “Yanlış yapmaya yöneltmek; kandırmak.” demiş. Buna ilave bir söz eklemek istemiyorum.


Yedinci tanıma baktığımızda “Karı ve kocadan biri eşine sadakatsizlik etmek, ihanet etmek.” demiş. Ancak yedinci seviyeye geldiğimizde halk ağzındaki aldatmak kavramına ulaşabildik. Ne kadar şaşırtıcı öyle değil mi? Öylesi ince bir kavramın böylesi kalın bir anlamda, halkta ancak karşılık bulması…


Sekizinci tanıma geldiğimizde “Olmayacak bir şeyle oyalamak.” demiş TDK.


Biz bu yazımızda aldatma eyleminin katmanlarını farklı perspektiflerden ele almaya çalışacağız elimizden geldiğince. Aslına bakarsanız Türk Dil Kurumu bu katmanları bize göstermek için bayağı incelikli bir çalışmada bulunmuş. Herkesçe basit bir şekilde ele alınan bu kelimenin aslında ne kadar incelikli karşılıkları olduğunu bizlere sunmuş. Biz de bu incelikli kavramı romantik ilişkiler bağlamında bir değerlendirelim diyorum. Romantik ilişki bağlamında aldatmak kabul edilebilecek, yedinci tanımımızı açmamızı sağlayacak davranış örnekleri neler olabilir?


LuAnn Oliver’ın tanımlamasına göre romantik ilişkilerde aldatma eylemi birkaç başlıktan oluşmaktadır:


1)Tek gecelik ilişki

2)Dürtüsel cinsel davranışlar

3)Duygusal sadakatsizlik

4)Bir başkasını güçlü bir şekilde arzulamak

5)Var olan bir arkadaşı ya da bir başkasını arzulamak

6)İnternet üzerinden flörtleşme ve sexting


Bu davranış biçimleri romantik ilişkilerde partnerlerin birbirini aldatmış sayılması için yeterli görülmektedir. Çünkü bu davranış biçimleri dürüstlük, güven, duygusal bağlar, sadakat gibi faktörlerin zedelenmesine neden olur. Her ne kadar partnerin bilmediği durumlar söz konusu olsa da bu sefer de suçluluk, utanç, kendine yabancılaşma gibi duygular yaşanır ve hem ilişki hem aldatan kimse hem de aldatılan kimse bundan ciddi ve kalıcı bir şekilde zarar görür.


Oliver’a göre insanlar stabil, anlamlı, bağlı ve uzun süreli bir ilişkinin nelere karşılık geldiğini oldukça hafif görme eğilimindeler ve buna bağlı olarak beynin ödül sistemini harekete geçirmek adına başkalarıyla bir ilişki yaşarlar ve bir adım bir diğer adımı takip eder. Bu adımların gerçekleşme nedeni olarak:


1)Belirli cinsel aktiviteler deneme isteği

2)Uzun ilişki süresinin getirdiği tekdüzelik

3)Bireysel arzular

4)Düşük ilişki tatmini

5)Düşük romantik sevgi


görülmektedir.


Bu denli zarar veren bir eylemin toplum içerisinde gerçekleşme sıklığı nedir dersiniz? Yapılan bir araştırmaya göre evliliklerin %57’si aldatma neticesinde sonlanmaktadır. Yani her iki evlilikten birinde aldatma görülmektedir diyebiliriz. Bu istatistiğe baktığımızda aldatmanın aslında oldukça sıradan bir eylem olduğunu söylemek mümkün. Böylesi sıradan, hemen herkesçe gerçekleştirilen bir eylemi biz de gerçekleştirsek ne olur ki? Sıradanlaşmış olan bu eylem aldatılan kişilerde özgüven kaybı, depresyon ve anksiyete gibi sorunlara neden olabilmektedir. Aldatan kişilerde ise kişinin kendine olan bağlılığı ve içsel tutarlılığı zedelenir.


Peki bu istatistiğin %57’lik dilimini belirleyen ile %43’lük dilimini belirleyen farklılıklar nelerdir? Kim aldatma eylemine meyilliyken kim aldatmaya meyilli değildir?


Yapılan araştırmalar bağlılık ve sadakatin kişilik özellikleri ve değerler sistemiyle yakından ilişkili olduğunu gösterir. Sadakat, dürüstlük ve güvenilirlik gibi erdemler, kişinin ahlaki karakterini yansıtır. Bir kişide bu erdemlerin eksikliği, genel olarak güvenilirlik ve bağlılık konusunda da sorunlar yaratabilir. Sahip olduğumuz değerler karakterimizin yapı taşlarını oluşturur ve bu yapı taşları neticesinde davranışlarımız şekillenir. İlişkilerimiz her daim iyi gitmeyebilir, çok uzun süreler oldukça yıpratıcı ve sıkıcı olabilir. Çalkantılı geçen birçok dönem yaşanabilir. Ama karakterimiz bizimle birlikte yaşayan ve yaşatan yegane varlığımızdır. Eğer ki karakteristiklerimiz arasında sadakat, güvenilirlik ve dürüstlük gibi erdemler yoksa yani bu değerleri hayatta önemsemiyor kendi mevcudiyetimizin ayrılmaz bir parçası olarak göremiyor ve yaşantımıza yansıtmıyorsak aldatmaya meyilli bir insan olduğumuzu söylememiz mümkün. Çünkü ilişki içerisinde partnerimizin gözümüzdeki yeri zaman zaman sarsılabilir, duygusal yoksunluklar, tatminsizlikler, tekdüzelikler yaşanabilir. Aldatma eyleminin önündeki engel olarak partnerinizi veya ilişkiyi görmek bu eylemin önünde uzun vadede herhangi bir engelinizin olmadığını söylemekle eş değerdir. Peki bu değerlere sahip olup olmadığımızı nasıl anlarız?


Aslında bu erdemler her birimizin değil ki partnerimizden, etrafımızdaki herkesten beklediğimiz erdemlerdir. Her birimiz temas ettiğimiz insanların güvenilir, dürüst ve sadık olmasını isteriz. Bu sayede kendimizi güvende hisseder, zarar görmeyeceğimizi varsayar ve çok daha rahat bir ilişki kurarız. Ancak biz neden böyle olalım? Karşımızdaki insandan bunu beklemek çıkarımız için oldukça gerekli. Peki biz neden bu değerlere hayatımızın mihenk taşı gibi sinemizde yer verelim?


Kişiliğin bir bütün halinde işlev görebilmesi için, başka bir ifadeyle bir karakter sahibi olabilmemiz için “öteki” için savunduğumuz değerleri “kendi”miz için de savunmakla yükümlüyüzdür. Aksi halde “öteki” ile “kendilik” arasında tutarsız ve çarpık bir yapı meydana gelir ki bu da kişiliğimizin bölünmesine yol açar. Bu bölünme neticesinde hayatta sürekli olarak sarsılır, düşünsel çıkmazlarda boğulur, anlamsız gelen duygulanımlarla tarumar oluruz. Kendi olma meselesi zaten oldukça zorluyken bir de yarattığımız ikiliklerle bu zorluğu çok daha büyük bir problematik haline getiririz. Farklı olmak, özel olmak, umursamaz olmaz, kuralsız olmak… uğruna “kendi” olmaktan uzaklaşır, herkesleşiriz. Çünkü hayatta bizi biz yapan asıllarımız değerlerimizdir.


Peki ya aldatan kişi kendi içerisinde ne gibi sorunlar ile baş başa kalır?


Aldatma durumunda, kişi sadık bir partner ve aldatan bir partner olarak iki farklı rol oynar. Bu, kişinin içsel bütünlüğünü ve kimliğini parçalayabilir. Aldatan kişi, bu iki rol arasında gidip gelerek kendi benliğini bölünmüş hissedebilir. Öte yandan aldatma kişinin inançları, değerleri ve davranışları arasındaki tutarsızlık nedeniyle düşünsel uyumsuzluk yaratır. Kişi, hem sadık bir partner olma arzusu hem de aldatan bir birey olma gerçeği ile karşı karşıya kaldığında, bu uyumsuzluğu çözmek için benliğini bölmek zorunda kalabilir. Bu, kişinin kendini aldatma ve rasyonelleştirme gibi mekanizmalar kullanarak yaptığı davranışları haklı çıkarmasına yol açar. Bu savunma mekanizması da temelde bölme işlemine hizmet eder ve kimliğin dağılmasına neden olur. Aldatma, kişinin kendi duygusal deneyimlerinden yabancılaşmasına da neden olabilir. Kişi, aldatma eylemi sırasında hissettiği suçluluk, utanç ve kaygı gibi duyguları bastırmak veya inkar etmek zorunda kalabilir. Bu da, kişinin duygusal bütünlüğünü zedeler ve dissosiyatif bir durum yaratır. Aristoteles'in erdem etiği perspektifinden bakıldığında, kişinin erdemli bir yaşam sürmesi, içsel bütünlüğünü ve tutarlılığını korumasını gerektirir. Aldatma, bu bütünlüğü ve tutarlılığı bozarak kişinin karakterinde bir bölünmeye yol açar.


Aldatma ve aldanma deneyimi oldukça yıpratıcı bir deneyimdir.


Böylesi bir deneyimi yaşamamanız dileğiyle.



Comments


© 2025 Hamit Orhan Demircan

bottom of page